Pages

Toplum olarak en büyük eksiğimiz

Gerçekten büyük bir eksiğimizden bahsedeceğim. Tüm ülkece bir türlü üstesinden gelemediğimiz şeyden. Tüm milletlerin çok yüksek seviyelerde olduğu ama bizim neredeyse dipte olduğumuz bir alandan. Sizlere bu yazımda okumaktan bahsedeceğim.

Ne yazık ki bir etrafımız da düzenli kitap okuyanların sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az. Bir türlü sevememişiz bu işi. Bir türlü okuyamıyoruz. Sadece romanlardan bahsetmiyorum. Hiçbir yazılı yayını okumuyoruz maalesef. Okuyanların sayısı ise yok denecek kadar az.

Ortalama yaşlarda bir insan ayda 1 kitap bile okumuyor. Tabi gençler için bunu söylemek pek doğru olmaz. Her ne kadar fantastik romanlar okusalar da. Gençlerde ki okuma oranı ileri yaşlardakilere oranla daha fazla.

Okunmamasının nedeni birçok şeye bağlanabilir. Mazeret üretmede gayet başarılı olduğumuz için. Buna da çok fazla mazeret üretmişiz. Bazıları iş yoğunluğundan, bazıları sıkıcı bulduğundan kitap okuyamadığını dile getiriyor. Ama bence en büyük etken küçüklükten bizi okumaya alıştırılmamamız. Hatta adeta okumaktan soğumamız. Bizlere okumanın verdiği haz, okumanın bireye kazandıracağı nitelikler yeterince vurgulanmadı. Hep bir dayatmayla okutulmaya çalışıldı. İşte bana göre bu nedenle insanlar okumadan uzaklaştı. Bir türlü bir şeyler okumayı sevemediler. Ha okuyan yok mu elbette var ama okumayanlara oranla çok çok az.

Peki, ne yapmalıyız? Nasıl bu oranı arttırmalıyız? Nasıl insanlara okumayı sevdirmeliyiz? Benim bu konuda birkaç önerim var. Bunları sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyarım.

Birinci olarak. Bir bireyin bir şeyi yapabilmesi için önce onu sevmesi gerekir. Yani ilk olarak okumayı insanlara sevdirmeliyiz. Bunu nasıl mı yapacağız? Her gün televizyonlarda yayınlanan onlarca kamu spotları gerçekten çok iyi bir araç olacaktır. Bir diğer araç ise billboardlar (ilan tahtaları). Neredeyse her belediye gerek reklamlarından para kazanmak için gerekse belediye ile ilgili duyuruları yayınlamak için billboardlara sahip. Bu amaca çok iyi hizmet edebilir.

İkinci olarak. Aşikâr olan ikinci şey televizyon izleme saatleri. Gerçekten aptal kutusu karşısında büyüyen bir nesille karşı karşıyayız. (Aptal kutusuyla ilgili daha detaylıca bir yazıyı çok yakında yazacağım.) Yapılabilinir mi bilemem ama. Bence belirli saatlerde televizyonun devlet eliyle yayınına ara verilmesi veya kitap okunmasına teşvik için gerçekten insanlarımıza bir şeyler katacak kitapların şaşalı tanıtımlarının yapılması iyi bir iş olabilir diye düşünüyorum.

Üçüncü olarak. Her belediyede bulunan ama her gün birkaç kişinin gittiği hatta halkın birçok kesiminin ise varlığından haberinin dahi olmadığı halk kütüphaneleri. Halk kütüphaneleri güzelleştirilerek ve tanıtımları yapılarak hak ettiği değeri almalı diye düşünüyorum. Hatta ufak bir önerim de var. Örneğin Halk kütüphanelerinde çay günleri düzenlenerek insanlara kitap okumanın güzellikleri ve insanlara kazandırdıkları anlatılabilir. İnsanlara bu iş uzmanlar tarafından sevdirilebilir. Hatta işi daha da ileriye götürecek olursak halkı 5,10 kişilik gruplara ayırarak her gruba bir danışman öğretmen verilerek okumaya teşvik edilebilir ve okuma oranları denetlenebilir..

Bu konu hakkında söyleyeceklerim bu kadar. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere. Unutmayın kültürlü toplumlar ancak okuyarak yetişebilir.

Unknown

Elektronik mühendisliği öğrencisi Android meraklısı ve bir girişimci.